GİRİŞ
Tam beş yıl önce bugün 23 Ekim 2011 günü, Doğu Anadolu Bölgesi öğle saatlerinde büyük bir depremle sarsıldı. Saat 13.41’de Van’ın Tabanlı köyünde 7,2 büyüklüğünde bir deprem meydana geldi.
Toplam 601 kişinin öldüğü, 2262 kişinin yaralandığı Van Depremi’nde toplam 2262 bina ağır hasar gördü.
7,2’lik depremde en büyük yıkım, Erciş ilçesinde meydana geldi. Çınarlı Mahallesi ile Atatürk ve Kışla caddelerindeki binaların neredeyse tamamı yıkıldı. Yıkılan binaların arasında bir öğrenci yurdu da yer aldı. İlçede enkaz altında kalan çok sayıda kişi için erken dönemde kurtarma çalışmaları başlatıldı. Ancak çalışmaların yetersiz kalması nedeniyle vatandaşlar, kendileri kurtarma çalışması yaptı.
AFET VE ETKİLERİ
Afet, beklenmeyen ve önceden oluş zamanı bilinemeyen bir olgudur. Afet, bireylerin fiziksel, sosyal, ekonomik kayıplara uğramasına neden olan, yaşamını ve faaliyetlerini kesintiye uğratan, yaşamı olumsuz etkileyen doğal, teknolojik ya da insan kökenli olaylardır.
Marmara Depremi’nden hemen sonra oluşan toplumsal duyarlılık zaman içerisinde kaybolmuştur. Afet eğitimi ve hazırlık alanında hiçbir çalışma yapılmamıştır. Van Depremi’ne kadar ve tabii ki Van Depreminden sonra da afetlere hazırlık alanında hiçbir somut tedbir alnmamış, eğitim ve hazırlık konusunda da sınıfta kalınmıştır. Bunun acımasız sonuçlarını Van’da, Erciş’te büyük bir acıyla izledik.
Deprem gibi doğal afetlerin sık görüldüğü ülkemizde artık, halkımızın deprem sonrasında ne yapacağı, nasıl davranacağı mutlaka öğretilmelidir. Bunun okullarda eğitim olarak uygulamalı bir şekilde planlanması gerekmektedir.
Ülkemiz topraklarının yüzde 95’i deprem kuşağı üzerindedir. Onun için depreme hazırlıklı olmalı, deprem öncesinde, deprem sırasında ve sonrasında neler yapmamız gerektiğini iyi bilmeliyiz.
DEPREM VE KİŞİSEL EYLEM PLANI – KEP
Yaşadığınız ortamda deprem anında ne yapacağınızı, nereye saklanıp, nereye kaçacağınızı önceden düşünün.
1) Deprem sırasında evinizde kalmalısınız. Sarsıntı geçene kadar başımızı ve yüzümüzü korumak amacıyla, kollarımızın arasına alarak çömelik veya yatar konumda bekleyerek güvende kalabiliriz.
2) Evde bulunan eşyalar devrilerek veya kırılarak size zarar verebilir. Bu eşyaların duvara sabitlenmesi çok önemlidir. Simav ve Van depremlerinde birçok televizyon, avize gibi ev eşyası kırıldı ya da ağır hasara uğradı. Bunların bir kısmı insanların yaralanmasına neden oldu.
3) Eviniz ya da evinizin üzerinde bulunan zemin sağlam değil, içinde yaşadığınız binanın kuvvetli bir depremde yıkılma olasılığı varsa, birinci katta olsanız da pencereden atlamayı düşünmeyin. Binaların en zayıf yerleri olan asansörleri, merdivenleri kullanmayın. Sarsıntı başlar başlamaz yapılacak en doğru hareket, evinizde bulunan çamaşır makinesi, bulaşık makinesi, mutfak tezgahı, sofa, koltuk takımı gibi dayanıklı eşyaların yanına sığınmaktır. Bina tamamen yıkılsa da bu eşyaların yanında oluşacak bir yaşam üçgeni sizi kurtarabilir.
4) İçinde ilkyardım malzemeleri, fener, düdük gibi malzemelerin olduğu bir deprem çantası hazırlamalıyız.
5) Eğer deprem sırasında dışarıdaysak açık alanlara gitmeli, binalardan ve direklerden uzak durmalıyız.
6) Kırılan camlardan zarar görmemek için çıplak ayakla koşmamalıyız.
7) Yıkıntıların arasında dolaşmamalı, görevlilerin uyarılarına dikkat etmeliyiz.
VAN DEPREMİ KRİZ YÖNETİMİ VE HİZMETLER
Sarsıntı nedeniyle Muradiye ilçesinde bulunan Devlet Hastanesi de boşaltıldı. Hastaneler dolup taşarken, yaralılar için bahçede sahra çadırları kuruldu. Bazı yaralılar da tedavi için çevre illere gönderildi. Sağlık Bakanı Recep Akdağ ise yaralı sayısını kesin olarak söylemenin zor olduğunu söyledi. Akdağ, “Hiçbir hastanemizde önemli bir hasar yok” dedi.
Sağlık Bakanı tarafından bu açıklama belli ki erken ve düşünmeden yapılmıştı. Üstelik henüz yeterli bilgi de almamıştı. Daha sonraki günlerde görüldü ki, hastanelerin neredeyse tamamına yakını hasarlıydı ve hizmette büyük aksamalar yaşanıyordu. Paniğe neden olmamak için bu tür demeçlerin verildiğini düşünsek bile bunun ileriki dönemlerde büyük bir güvensizlik doğuracağı akılda tutulmalıydı. Erken saatlerde resmi makamların vereceği bilgiler o kadar önemlidir ki ülkeyi yönetenlerin, özellikle de afetlerden sonra ağzından çıkanı çok dikkatlice süzmesi gerekir.
Van Depremi’nin hemen ardından Başbakan ve bakanların hızla bölgeye gitmesi, halka güven verme ve sorunu yerinde görme açısından oldukça önemlidir. Ancak, afet yönetimi açısından önerilen bir uygulama değildir. Doğru olan, kriz merkezlerinin hızla kurulması ve önceden bu boyutta bir afete hazır olması gereken Vali, Vali Yardımcısı, Kaymakam gibi üst düzey yöneticilerin bu şekilde açıklamaları yapabilecek donanımda olmasıdır.
Kendisi de afetzede olan Erciş Kaymakamı makamına koşarak gitmiştir. Ne şöförü, ne odacısı ve ne de Kaymakamlık’ta görevli kişi ve kişilere ulaşamamıştır. Kaymakam bir yandan ilçenin en üst düzeyde yöneticisidir. Kriz merkezinin sorumlusudur. Afet yöneticisidir. Babadır. Yakınlarını ve sevdiklerini düşünmektedir. Afetzededir. Bu yöneticiden bu afette yararlanabilmek olanaksızdır. Yapılması gereken, bu ve buna benzer afet durumlarında önceden belirlenmiş il ve ilçelerin eşleştirilmesi, afet anında ve sonrasında bu eşleşen il ve ilçelerin afet yönetimlerinin desteklenmesidir.
Örnek olarak; önceden eşleşmiş olduğunu düşündüğümüz Konya ile Van illerinin Vali veya Vali Yardımcılarından afetten sorumlu olan yöneticinin, herhangi bir afet sonrasında hızla eşleştiği bölgeye hareketle, tüm sorumluluğu üstlenmesi düşünülebilir. Olağan dönemlerde de bu iki il arasında ortak toplantılar ve tatbikatlarla afetlere hazırlık planlanabilir. Böylece kurumlar ve kurum çalışanları birbirini önceden tanımış olur.
VAN DEPREMİ SONRASINDA ÜÇÜNCÜ GÜN TABLOSU
Güvenlik konusunda ilk günlerde herhangi bir sorun yaşanmadı. Ancak, dağıtım sırasında yeterli önlem alınamadı. Çadır, giysi ve battaniye getiren bazı TIR’lar yağmalandı. Van’da bulunduğum süre içerisinde bana eşlik eden şöförümüz Halil’in anlattıkları önemlidir. Depremde çok sayıda akrabası yaralanmıştı. Ölen yoktu. Amcasının Van şehir merkezinde sahip olduğu beyaz eşya mağazası depremden sonra ciddi hasar görmüştü. Sarsıntı geçtikten hemen sonra mağazaya gittiklerinde tüm dükkan camlarının kırıldığını görmüşlerdi. Kalabalık bir meydanda olmasına rağmen dükkandan tek bir mal çalınmamıştı.
Peki gelen yardımlar neden yağmalanmıştı?
Buna bakalım:
Depremin ardından üçüncü günde hava iyice soğumuştu. Özellikle gece çok soğuk geçiyordu. Hala açıkta kalan, evi hasarlı olduğu için sokakta kalan çok sayıda insan vardı. Çadırların zamanında dağıtılamayacağı ve çocukların soğukta kalacağı endişesi, gelen yardım araçlarının bir kısmının yağmalanmasına neden olmuştu.
Afet yönetiminde güvenlik en hassas ve öncelikli konudur. Enkaz güvenliği, dükkan ve işyeri güvenliği, yardım malzemelerinin güvenli bir ortamda dağıtımının yapılması son derece kritik konulardır. Bu konuda başta bazı sorunların yaşandığı doğrudur. İlk saatlerde yardım malzemelerinin dağıtımı Valilik Kriz Merkezi eliyle ve Kızılay tarafından yapılmaya çalışılmış, üçüncü günden sonra Türk Silahlı Kuvvetleri de bu konuda devreye sokulmuştur.
ARAMA – KURTARMA
İyi iş yaptılar. Sayıca çoktu ve bir kısmının programsız ve plansız çalıştığı dikkatleri çekti. Öyle ki bazı binaların enkazında sayıca çok miktarda arama kurtarma elemanı vardı. Enkaz altından çıkarılan bazı yaralılar daha hastaneye yetiştirilemeden öldü. Bu konuda her ekibin bilgi ve deneyimi olmadığı görüldü.
SAĞLIK
Yaşamını yitiren hekimler ve sağlık personeli var. Bunların hiç biri duyulmadı. Konuşulmadı. Oysa sağlık hizmetleri oldukça iyiydi. Özveriyle çalışan çok sayıda hekim, hemşire ve sağlık personeli bu depremin en başarıyla misyonunu tamamlayan grubu oldu.
AFET KRİZ MERKEZİ
Depremin belki de en çok aksayan birimi burasıydı. Orkestra şefi yoktu.
MEDYA
Medya çok iyi iş çıkardı. Yardımların ulaştırılması konusunda da katkısının olması çok anlamlıydı. Birçok muhabir haber verirken bir de yardıma gereksinim duyan insanların eksikliklerini duyurdu.
YARDIM
Dış yardım ilk günlerde reddedildi. Daha sonra kabul edildi. Burada önemli bir çelişki yaşanması yine kriz merkezlerinin zamanında çalışmaya başlamamasındandır. Durum tesbiti doğru ve yeterli yapılamamıştır.
UNUTULANLAR VE İHMAL EDİLENLER
Erciş’te bazı itfaiyecilerin enkaz altında kalarak ölmesi de çok önemli bir konudur. Kurtarıcılar da depremzede olabilir. Planlar yapılırken bu düşünülmelidir.
Çocuklar unutuldu.
Özürlüler unutuldu.
Hayvan dostlarımız unutuldu.
İlk günlerde Van şehir merkezinde büyük bir yıkım gözlenmiyordu. Caddeler ve sokaklar trafiğe açıktı. Ne acıdır ki, yüksek ve yeni binalar ağır hasar almıştı. Dıştan bakıldığında sağlam gibi görünen ve ayakta kalan birçok binanın iç kısımlarının ciddi hasara uğradığı anlaşılıyordu. Ayakta kalan binalarda bile ölen ve yaralanan olmuştu.
Marmara, Simav ve Van depremi bize şunu gösterdi: Deprem sırasında ev ve işyerlerimizde bulunan bazı eşyalar da bizim yaralanmamıza ve hatta ölmemize neden olabiliyor. Bina dışında sokakta, yolda bulunan ve başına kiremit, tuğla düşerek yaşamını yitirenler bulunuyor.
ERCİŞ’TE DURUM DAHA KÖTÜ
Van’a 96 kilometre uzaklıktaki Erciş’te daha büyük yıkım vardı. Erciş’te toplam 60 bina tamamen yıkılmıştı ve yüzlercesi de ağır hasar almıştı. Yıkılan binalar yine çok katlı ve yeni apartmanlardı. Tek katlı, iki-üç katlı evler ayaktaydı. Yıkılan binaların bir kısmının un ufak olması ve adeta moloz yığınına dönmesi şaşırtıcıydı. Sanki kumdan yapılmış gibiydi. Bu moloz yığınlarının içinden fışkıran değişik renkteki giysiler, çarşaflar burada deprem sırasında ne büyük can pazarı yaşandığının habercisi gibiydi. Enkazdaki beyaz, çizgili okul defteri sayfaları acımızı daha da artırdı.
Erciş Toplum Sağlığı Merkezi binası dimdik ayaktaydı. Camları bile kırılmamıştı. Depremin üzerinden tam iki hafta geçmişti ve bayramın bu ilk gününde açıktı. Sağlık hizmeti sunuyorlardı. İzmir’den, Denizli’den, Samsun’dan, Ankara’dan gelen hekim, hemşire ve sağlık memurları yaraları sarmaya çalışıyordu. Bir kısmı da zaten Erciş’te görev yapan sağlık görevlileriydi.
Deprem sonrası ilk günlerde çok daha fazla sayıda görülen kesi ve yaralanmalar artık yoktu. Kırık, çıkık, ezilme çok nadir görülüyordu. Salgın hastalık belirtisi de yoktu. Türkiye’nin herhangi bir yerinde aynı saatlerde rastlanan olgular geliyordu: Yüksek tansiyon, üst solunum yolu enfeksiyonu, karın ağrısı. Travma sonrası stres sendromu denilen tablo ile sıkça karşılaşıyorlardı.
ÇALIŞANLAR DA AFETZEDE OLABİLİR
Afet organizasyonunda en önemli bir diğer konu da çalışanların da afetzede olacağı gerçeğidir. Hekim aynı zamanda bir annedir, eştir, babadır. Kendi çocuğunu bırakıp ta diğer insanlara hizmet sunabilmesi için en değerli varlığının güvende olduğundan emin olması gerekir. Annesinin, babasının, eşinin, sevdiklerinin barınma sorunlarının çözüleceğinden emin olması gerekir. İnsana değer vermenin ön koşulu da budur. Yardıma gidenlerin de yardıma gereksinimi olacağını düşünmeye başladığımız zaman deprem gibi doğal, terör gibi insan eliyle olan afetler bizi yıkamaz.
VAN DEPREMİ ARDINDAN BİRİNCİ AYDA DURUM DEĞİŞMEDİ
Van depreminin ardından bir ay geçtiğinde sorunlar bırakın çözülmeyi daha da büyüdü. Van’da depremzedeler bu sefer de soğuk, yanık, pnömoni, bronşit, viral ve bakteri kökenli üst solunum enfeksiyonları, çadırda karbonmonoksit zehirlenmesi ile mücadele etti.
Bir ay geçmesine rağmen kışlık giysisi olmayan, düzenli yemeğe ulaşamayan ve temel hijyen gereksinimlerini karşılayamayan çok sayıda insan vardı.
Deprem ve zorlu kış şartları ile bunalan halk daha çok desteğe gereksinim duymaktaydı. Deprem sonrası psikolojik destek konusu ne yazık ki unutuldu veya ihmal edildi.
Bakan, “Deprem açısından şu anda dünyanın en güvenilir bölgesi Van’dır ve yıkık olmayan binalara girilebilir” açıklamasında bulundu. Ardından 9 Kasım 2011de 5.6 büyüklüğünde bir deprem daha oldu ve bu kez de 40 kişi öldü. Bir bakanın sorumsuzca ve bilimi hiçe sayarak yaptığı bu açıklama afetin nasıl yönetildiğinin belki de en önemli göstergesi oldu.
Van’da önce 7.2 ve sonra da 5.6 büyüklüğündeki iki deprem ardından vatandaşlar şehri terk etmeye başladı. Soğuk hava koşulları, devam eden sarsıntılar, çözüm bulunamayan temel sorunlar, en önemlisi de afet yönetiminden sorumlu olan yetkililerin bitmek bilmeyen acemilikleri vatandaşları kendi evlerini, şehirlerini terk etmeye mecbur bıraktı. Oysa afet sonrasında önerilen bu değildir. İnsanların yaşadığı bölge dışına çıkmaları yeni sorunlar getirdi. Evini, malını, mülkünü, anılarını, komşularını, akrabalarını kim terk edip başka bölgelerde yaşamak ister ?
Van Valisi hiçbir kamu kuruluşunun ayakta olmadığını açıkladı. İlk ve orta öğretim okulları 5 Aralık’a kadar kapatıldı ve Van’a yeni atanan öğretmenlerin göreve başlama tarihleri 1 Aralık’a ertelendi. Okullar açılmış olsa da öğrenciler okula gönderilmiyordu. Bu da güvensizlikten kaynaklanmaktaydı. Oysa halk, hükümetine, Devlete güven duysaydı, çocuklarının sağlıklı ve güvenilir koşullarda bakılacağından, eğitim ve öğretim alacağından emin olsaydı çocuklarını okula gönderirdi.
Başbakan ikinci depremin ardından “Buralardaki üniversite öğretim üyeleri, devlet dairelerinde memurları, kimse bizden Van’ı ‘terk etme’ gibi bir şey istemesin, bunlara müsaade etmeyiz” diyerek depremden etkilenen memurlara tayin hakkı vermeyeceğini kesin bir dille açıkladı. Ayrıca Van’ın afet bölgesi ilan edilmeyeceğini de vurguladı.
Çadır kentler çok yetersizdi. Göçten sonra Van’da geride yaklaşık 100.000 kişi kalmıştı. Çadırlarda yaşayan kişi sayısı 18.000’di. Çadırlar ağır kış koşullarında barınma için yetersizdi. İnce ve kalıcı yaşam için yeterli değildi. Hem hastalık riskleri taşımakta, hem de yanık, duman zehirlenmesi gibi sorunlara neden olmaktaydı. Onun yerine tuvaleti ve banyosu bulunan, ısınma sorunu çözülmüş olan konteynırların her aileye en az bir adet olacak şekilde temin edilmesi gerekmekteydi.
Van’da çok sayıda 112 Ambulans bulunmaktaydı ve acil olmayan olgularla hastaneler arası hasta nakli için kullanılmaydı. UMKE ekipleri, artık kurtarma ve acil yardım gereksinimi kalmadığından işlevsiz beklemekteydi. Bu durum, “kaynakların kötü kullanılması” anlamına gelmektedir. Bölgede gerekenden fazla 112 ve UMKE ekipleri bulundurulması yerine, koruyucu sağlık hizmetlerinin etkili olmasını sağlayacak birinci ve ikinci basamak sağlık çalışanlarının görevlendirilmesi daha doğru olurdu.
Birçok hekim ve sağlık çalışanı bölgeye geçici görevlendirme ile gönderilmişti. Herhangi bir planlama yapılmadan evlerinden, hastanelerinden, çoluk ve çocuklarından koparılan bu değerli kişiler atıl olarak beklemeydi. Öyle ki, kendi kurumunda çok daha verimli olacakken plansızlık nedeniyle “dostlar alışverişte görsün” mantığı ile birçok görevli sadece gün saymaktaydı.
Her afette olduğu gibi yaşlılar, yalnız / çocuklu kadınlar, engelliler en çok risk altında olan gruplardır. Bu özel guruplar afetten en çok zarar gördükleri gibi, adil dağıtılamayan yiyecek ve diğer yardımlardan yararlanamamakta, sağlık hizmeti alamamaktadırlar.
SON SÖZ
Topraklarımızın yüzde 90’ı birinci derecede deprem kuşağı üzerindedir. Bu güzel topraklarda yüzlerce senedir yıkıcı depremler oldu. Olmaya da devam edecek. Bizlere düşen, deprem ve diğer afetlerin olmaya devam edeceği gerçeğini kabul etmek ve hazırlanmaktır.