Bayram tatilimi Karadeniz’de geçirdim.
Eşim İlknur, Ali Özgür ve Zeynep ile birlikte Samsun’da başlayan 9 günlük turumuz Kars’ta bitti.
Doğanın böylesine görkemli ve bonkör olabileceğini hiç düşünmemiştim.
Dokuz gün boyunca, Anadolu’nun ne kadar şanslı olduğunu, üzerinde yaşayan bizlerin toprağın bu bonkörlüğünden yeterince yararlanamadığını düşündüm.
İLK DURAK SAMSUN
Samsun’da başlayan Karadeniz turunda ilk hayal kırıklığını Mustafa Kemal’in Anadolu’ya ilk adım attığı kömür iskelesinin bugünkü halini görünce yaşadım.
Kurtuluş Savaşımızın, bağımsızlık mücadelemizin en önemli adımı olan 19 Mayıs 1919’un, Samsun’da çok daha başarılı, görkemli tanıtılmasını beklerdim. İskeleye kurulan Bandırma Vapuru maketi ve Mustafa Kemal ile arkadaşlarını canlandıran balmumu heykellerin sıradanlığı, basitliği çok şaşırtıcı geldi.
19 Mayıs Üniversitesi, Belediye, Valilik, en önemlisi de Samsun halkından çok daha görkemli bir canlandırma beklerdim. Kente gelen yerli ve yabancı herkesin büyük bir hayranlıkla izleyeceği bir canlandırma yapmak, kaliteli bir alan kurmak bu kadar zor mu?
İkinci hayal kırıklığını Avusturyalı heykeltraş Henri Rinkhel tarafından 1928-1931 yılları arasında yapılan, dünyada eşine az rastlanan meşhur şaha kalkmış at üstünde duran Atatürk heykelinin sergilendiği parkın ve alanın düzensizliği, bakımsızlığı karşısında yaşadım.
Bandırma Vapuru’nun aslına uygun modeli ise tam bir facia. Samsun Büyük Şehir Belediyesi, vapuru gezebilmemiz için kişi başına 2 TL ücret alıyor. “Önümüz bayram, vapuru gezmek, görmek isteyen olur, bari temizleyelim, tozunu alalım, kırık dökük yerlerini onaralım” bile dememişler.
Bitmedi.
Bir sonraki hayal kırıklığını Trabzon’da yaşadım.
Bu sefer adres Atatürk Köşkü.
Bu sefer de Trabzon Büyükşehir Belediyesi giriş için ücret kesiyor. Para verince insan, içeride muhteşem bir alan bekliyor. Ne gezer. Köşke girişte bizi bir bilardo masası bekliyor. Hemen yanında bir oturma grubu. Girişteki odalardan biri Atatürk’ün vasiyetini yazdığı alan. Köşk duvarlarındaki resimler, çerçeveler öyle sıradan ve zevksiz ki bilerek, kasıtlı yapıldığını düşünmeden edemiyorum. İkinci katta bulunan kütüphanede ne beklersiniz ? Atatürk’ün okuduğu eserlerin sergilenmesini beklerken, Atamızın ölümünden sonra yazılmış kitaplar öylesine, raf doldurmak amacıyla konulmuş. Daha birkaç yıl önce gezip gördüğüm Atatürk köşkünden eser yoktu. Sıradan, zevkine düşkün, buraya geldiğinde dinlenen, bilardo oynayan, halktan kopuk bir Atatürk imajı yaratılmaya çalışılmış. Dikkat !
AYDER YAYLASINI RAHAT BIRAKIN
Bundan üç yıl önce gördüğümde yapılaşmanın hızla sürdüğünü farketmiştim. AYDER şimdi, tek bir boş alanın kalmadığı, hava kirliliğinin başladığı bir mekan haline gelmiş. Evet, Bayramın ikinci günü çevreyi balata ve egzos dumanı kokusu sarmıştı. Tatil nedeniyle otellerde, pansiyonlarda yer kalmamıştı. Trafik tıkanmış, AYDER adeta insan istilasına uğramıştı. Her köşede çöp yığını, hareket edemeyen ve sağlı sollu, daracık caddeye parketmiş araçlar, kendisinden başka hiçbir kimseyi görmeyen, düşünmeyen insan seli. AYDER’de doğa ile insan arasındaki savaşı şimdilik AYDER atlatmış gibi görünse de, insan hırsı bu mücadeleyi kazanacaktır.
BORÇKA VE MACEHAL MUHTEŞEM
Borçka Camili köyünden Maral Şelalesine kadar yürüyerek yaptığımız turu ömrüm boyunca unutamam. Yeşilin her tonunu gördüm. Her yerden su fışkırıyor. Doğa öylesine zengin ki, sanki özel misafirleri için evinde ne var, ne yok çıkarmış, sofraya koymuş. Bir yanda fındık, diğer yanda mandalin ağaçları, mısır, armut ve az ileride elma. Tabii ki sağlı sollu müthiş bir manzara.
SON SÖZLER
Karadeniz, sürprizlerle dolu. İnsanı gibi coşkulu, kıpır kıpır. Her kentin kendine özgü doğası ve yapılaşması var. Eski ile yeni yan yana, iç içe geçmiş. Şehirleşirken, kentlerin doğa ile uyumu pek dikkate alınmamış Belki de karadeniz insanının yaylalara kaçışı bundandır. Nefes almak, rahat etmek için.