Yıllar önce sağ ve sol diye denendi.
Kahveler, sokaklar, caddeler ayrıldı. Hatta kılık kıyafet bile ayrıldı. Yeşil parka giyen, giymeyen. Bıyık şöyle olursa sağcıdır, böyle olursa solcudur. Favorileri kalın, pospıyıklı olursa solcu. Bıyıkları dudak kenarından aşağı sarkarsa sağcı.
Bir ondan öldü, bir ondan. Ortak paydaları olduğunu biliyorlardı ama şu sağ, sol ayrımına dur diyemiyorlardı. Tam bitti derken bir kahve taranıyor ve başa dönülüyordu.
Sonra Alevi, Sünni ayrışması denendi.
Sivas, Kahraman Maraş, Çorum.
Madımak’ta ülkenin aydınları, düşünürleri, şair ve yazarları yakıldı. Saatlerce bütün dünyanın gözü önünde devam eden işkence, adeta ülkeyi iç savaşa sokmak için televizyon kanallarından naklen yayınlandı.
Sonra Kürt, Türk ayrımı.
Onlarca yıldır iki halk birbirine yabancılaştırılmaya çalışıldı. Taşeron terör örgütleri bölgede ne yatırıma, ne okumaya, ne de yaşamaya izin verdi.
Bir de laik, anti laik ayrışması.
Atatürk’ü sevenler, sevmeyenler.
Başı kapalı, açıklar.
Balkonuna Türk Bayrağı asan ve asmayanlar.
Türk Bayrağı Atatürk portresi olan, olmayanlar.
Gezi ruhunu destekleyen, desteklemeyenler.
Senin şehidin, benim şehidim.
Senin terör kurbanın, benim terör şehidim.
Olmadı, olmadı, olmadı.
Türkiye’yi bölme, parçalama projesi ne öyle tuttu, ne de böyle.
Canları yanan Aleviler, “biz bu ülkenin yapı harcıyız, biz savaş değil, barış isteriz” dedi. Demeye devam ediyor.
Evleri yıkılan, bombalanan, sokakları patlayıcılarla, mayınlarla yerle bir olan Kürt halkı, sessiz sedasız Elazığ, Adana, Mersin, İzmir, Uşak, Manisa, Antalya, Samsun, İstanbul, Ankara’ya göçtü. Ülkesini terk etmedi. Kaçmadı. Akrabalarının yanına sığındı. Çocukları okullarından kaldı. Dükkanları kapandı. Evleri, eşyaları yok oldu. “Bayrak, bizim de bayrağımız. Bu savaş bizim savaşımız değil. Biz de şehit veriyoruz. Bu ülke hepimizin, barış içinde yaşayıp gidelim” dedi.
ŞİMDİ SIRADA EVET, HAYIR VAR.
Anayasa değişikliğine evet diyenle, hayır diyen sanki farklıymış gibi bir algı yaratılmaya; bir kez daha parçalanmaya çalışılıyor.
Bu son deneme de başarılı olmayacak.
Nisan ayı içerisinde Türkiye önemli bir seçime gidiyor. Bu seçim, elbette basit bir Anayasa değişikliği oylaması değil. Basit bir sistem değişikliği de değil. Aslında, rejimin baştan sona değiştirilmesi söz konusu. Çıkacak sonuca göre, belki de 97 yıllık Türkiye Büyük Millet Meclisi yasama yetkisini bir tek kişiye verecek. Yürütme, hatta yargı bir tek kişinin emrinde olacak. Her ne kadar “Başkanlık değil” denilse de, anayasa değişiklik paketi oylaması, aslında Başkanlık oylamasıdır.
Evet vermeyi düşünen de, başkanlığa hayır diyecek olan da yurdunu seven, topraklarını seven, bayrağını seven insanlardır. Hangimizin Çanakkale’de, Kurtuluş Savaşı’nda şehidi yok ? Hangimizin daha iyi yaşamak, daha zengin ve mutlu olmak isteği yok ?
Evet de verse, hayır da verse ülkesinin iyiliği, çağdaş ve aydınlık geleceğini düşündüğü için verecektir. Evet, diyenle, hayır diyenin farklı düşünmesi demokrasi zenginliğidir. Birbirini aşağılaması, hor görmesi kabul edilemez. Sanatçı, sporcu, aydın, iş adamı, siyasetçi bu zenginliği bilerek seçim sürecine katkı koymalıdır. Farklılıklar ayrılma değil, çatışma, savaşma değil, zenginlik getirmelidir.
SON SÖZ : Nisan ayı bu topraklar için kıymetlidir. 23 Nisan’da Ankara’da kurulan Meclis, gazidir. Onu kuranlara, ülkeyi kurtaranlara, sonsuza kadar yaşatanlara selam olsun.