Hafif bir burun akıntısı ile başlar.
Sonra boğaz ağrısı.
Yutkunamazsın.
Sırtında, bugüne kadar hiç yaşamadığın bir ağrı olur.
Dökülürsün.
Ayakta duramazsın.
Paçavra gibisindir.
Tüm kasların ağrımaya başlar.
Başını taşıyamazsın; ağır gelir.
Kuru bir öksürük peydahlanır.
Ciğerlerin yırtılacak sanırsın.
Öyle bir titreme gelir ki,
Bu sıcak havada üşürsün.
Ateşin çıkmıştır.
Yüzün, başın alev alev yanmaya başlar.
Nefesin daralır.
Oturduğun yerde bile nefes nefese kalırsın.
Aldığın hava yetmez.
Akciğerlerin kendiliğinden nefes alıp veremez hale gelir.
Entübe olursun.
Oksijen ihtiyacını, mekanikventilatörkarşılar.
Damardan verilen ilaçlarla derin uykuya girersin.
Evlatların, eşin yoğun bakımın dışında senden haber bekler.
Sen uyurken içeride büyük bir savaş vardır.
Bir yanda damarlarını istilaya çalışan virüs, diğer yanda bağışıklık hücrelerin.
Akciğerlerin, beynin, kalbin, böbreklerin ve eklemlerin istila altındadır.
İçeride büyük bir meydan savaşı vardır.
Dışarıda hiçbir gücü olmayan,
20 saniye bile sabunlu suya dayanamayan, yok olup giden virüs, senin bedeninde sanki bir canavara dönmüştür.
Kalbin ilk tepkiyi verir:
Nabzın, uykuda olmana rağmen dakikada 180’e çıkar.
Yoğun Bakım’daki doktorların sayesinde kalp atımı yavaşlar.
Şimdi de beyin iltihabı, ensafalit gelişir.
Nöbet geçirirsin.
Bu nöbeti de durdururlar.
Her ilacı denerler.
Virüsü etkisizleştirmek için her yolu denerler.
Ne çare !
20 saniyede sabunlu suyla yok olan virüs senin içinde artık, bir canavara dönmüştür.