Ülkede terör varken 14 Mart, bayram olabilir mi?
Ülkede ciddi bir güvenlik sorunu varken 14 Mart Tıp bayramı kutlanabilir mi ?
Ankara Kızılay’da otobüs durağında bekleyen vatandaşlara yapılan terör saldırısı son 5 ay içerisinde başkentimizde yaşanan 3. büyük faciadır. Resmi açıklamalara göre ilk anda 34 kişi yaşamını yitirdi, 125 kişi de yaralandı. Yaralılardan 19’u ağır.
Pazar akşamı tüm ülke yeniden karamsarlığa, umutsuzluğa büründü. Terörün de amacı zaten bu değil mi? Toplumsal barışı hedef alan terör ile başedebilmek için umudumuzu korumalıyız.
14 Mart, bu yıl da acı, gözyaşı ve onlarca sorunla geldi.
14 Mart’ın tarihçesine bakalım: II. Mahmut döneminde, 14 Mart 1827 yılında, Hekimbaşı Mustafa Behçet’in girişimleriyle ilk cerrahhane kuruldu. Tıphane-i Amire ve Cerrahhane-i Amire ilk tıp fakültesi, kuruldukları gün de Türkiye’de modern tıp eğitiminin başladığı gün olarak kabul edilmektedir. Okulun kuruluş günü olan 14 Mart, “Tıp Bayramı” olarak kutlanmaktadır.
İlk kutlama, 1919 yılının 14 Mart’ında işgal altındaki İstanbul’da gerçekleşmiştir. O gün, tıp öğrencileri, işgali protesto için toplanmış ve onlara devrin ünlü doktorları da destek vermiştir.
Bugün de 14 Mart, hekimlerin ve diğer sağlık çalışanlarının sorunlarının tartışıldığı, ülkenin sağlık sisteminin masaya yatırıldığı gün olarak değerlendirilmektedir.
Bugün, hekimler için kutlanacak bir bayram yoktur !
Sağlıkta onlarca sorunu omuzlamak zorunda kalan, böylesine mutsuz ve güvensiz bir ortamda çalışan hekimlerin çok azı yaptığı işten keyif almaktadır.
SAĞLIK ÇALIŞANLARININ SORUNLARI
Türk Tabipleri Birliği tarafından geçtiğimiz günlerde açıklanan bir anket sonucu, sorunu açıkça ortaya koymaktadır. Adı geçen anket, 4369 sağlık çalışanına sorulan sorulardan oluşmaktadır. Buna göre sağlık çalışanlarının ilk ve en önemli sorunu, “gelecek kaygısıdır”. Bu sorunu “iş yükü ağırlığı”, “nitelikli hizmet sunamamaktan duyulan mutsuzluk”, “yıpranma” ve “idari baskı” izlemektedir.
SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM
Hastaneye ve hekime erişimin kolaylaştırılması, son ondört yıl içerisinde geniş halk kitlelerine cazip gelen önemli bir gelişme olmuştur.
İlk baştaki “sağlıkta dönüşüm” macerası, son yıllarda sunulan hizmetteki kalitenin gerilemesiyle güç kaybetmiştir. Hekimlerin sırtına ağır sorumluluk bindirip, çalışma, ekonomik, özlük haklarının yok edilmesi, kalitedeki gerilemenin en temel nedenidir.
Bir gerçeği kabul etmeliyiz: Sağlık sisteminin başrolünde hekim vardır. Başarıya ulaşmanın anahtarı hekimin elindedir. Hekim mutluysa, sistem başarıya ulaşır. Hekim özgür bir ortam bulamıyor, baskı altında çalışıyor ve günlük politikalarla geçici makyajlar yapılarak gün kurtarılmaya çalışılıyorsa, başarıdan ve kaliteden bahsetmek olanaksızdır.
Hekime erişimi kolaylaştırırken amaç, sadece oy artışı sağlamak, popülizm yapmak olduğundan hastaneye başvuru 2016 yılında 600 Milyonu buldu. 5 yıl öncesine göre iki kat olan bu artış, kaliteyi, bilimselliği geriletti. Öyle ki hekimin hangi hastaya sezeryan, hangisine normal doğum yaptıracağına bile müdahale eden bir yönetim anlayışı ortaya çıktı. Hangi hastalık için nasıl tetkik yapılacağının belirlenmesine kadar varan merkeziyetçi anlayış, hekimi baskı altına aldı.
Hekimin, ekonomik tatminsizlik, özlük haklarında gerileme, demokratik haklarının gaspedilmesi, mesleğine adeta küsen bir sağlık ordusu ortaya çıkmasına neden oldu. Sisteme olan güvensizlik yüzünden hasta ile hekim arasındaki “sihirli ilişki” bozuldu.
Sağlıkta şiddetin son yıllarda artmasının en önemli nedeni de bu ilişkinin bozulmasıdır.
PARAN KADAR SAĞLIK
Bugün gelinen noktada “paran kadar sağlık” dönemi başladı. Sayıları 10 milyonu bulan yeşil kartlılara, sağlık hizmetlerinden yararlanmaları için aldıkları yeşil kartları iptal edip, yoksulluğunu “gelir testi” ile kanıtlama zorunluluğu getirildi. Az gelirli kitle böylece SGK’ya daha çok pirim ödemeye mecbur bırakıldı. Başta TC kimlik numarasını söyleyerek hekime ulaşan, tedavi olan, ilacını alan vatandaş şimdi parası kadar sağlık hizmeti almaya başladı.
Hastaneler şifa dağıtan yerler olmaktan çıkıp, ticarethane gibi yönetilen fabrikalar haline geldi.
Son söz: Sağlık hizmetleri herkese eşit ve aynı kalitede olmalıdır. Sosyal devletin olmazsa olmazı halkına hakettiği en kaliteli sağlık hizmetini sunmaktır. Parası olanın en iyi hizmeti aldığı, olmayanın süründüğü bir sistem kabul edilemez.